Kremlin’den yapılan açıklamaya göre, Putin ve Erdoğan, telefon görüşmesi yaparak Ukrayna, Suriye ve Libya’daki durumu, koronavirüsle mücadele çalışmalarını ve Kanal İstanbul projesiyle ilgili son dönemde gündeme gelen açıklamaları ele aldı.
Putin’in Erdoğan’ın talebi üzerine Rusya’nın Ukrayna krizinin çözümüne ilişkin yaklaşımlarını anlattığını belirten Kremlin, 2015 tarihli Minsk anlaşmalarının, çözümün alternatifsiz dayanağı olduğunun vurgulandığını aktardı.
UKRAYNA KRİZİ
Kremlin, Rus liderin Ukrayna’nın Minsk anlaşmalarından kaçınması ve son dönemde temas hattındaki durumu kızıştıracak provokatif eylemlerde bulunması nedeniyle duyduğu endişeyi dile getirdiğini belirtti. Görüşmede ayrıca ABD’nin Karadeniz’e iki savaş gemisini göndereceğini ilan etmesinin ardından Putin’in Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin korunmasının önemini vurguladığı belirtildi.
DAĞLIK KARABAĞ
Kremlin’in açıklamasına göre Erdoğan, Dağlık Karabağ’da istikrarın sağlanması, 9 Kasım 2020 ve 11 Ocak 2021 tarihinde Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan liderleri tarafından yapılan üçlü açıklamaların kademeli olarak uygulanması konusunda Rusya’nın attığı adımları çok takdir ettiğini söyledi.
KORONAVİRÜS AŞISI
İki liderin ayrıca Sputnik V aşısının muhtemel ortak üretimini ele aldıkları bildirildi.
İKİ ABD SAVAŞ GEMİSİ KARADENİZ’E GELİYOR
Putin-Erdoğan görüşmesi, ABD’nin Karadeniz’e iki savaş gemisi göndermeyi planladığı yönündeki iddianın Dışişleri Bakanlığı kaynaklarınca doğrulanmasının ardından geldi. ABD’nin iki savaş gemisinin Boğazlardan geçerek Karadeniz’e gideceği yönünde Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Türkiye’ye bildirimde bulunduğu, gemilerin 4 Mayıs’a kadar Karadeniz’de kalacakları belirtiliyor.
RUSYA, KARADENİZ HAMLESİNE TEPKİLİ
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksander Gruşko ise bu doğrulamanın ardından “Bu tür askeri hareketliliklerin Montrö Sözleşmesi’yle uyumlu olması gerekir” açıklaması yapıp ‘Karadeniz’de son günlerde artan faaliyetlerden endişeli olduklarını’ söylemişti. Rusya Dışişleri Bakanlığı sü Mariya Zaharova da, ‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin alternatifinin bulunmadığını ve Türkiye’nin bu sözleşmeye uyum konusunda sorumlu bir yaklaşım sergileyeceğini umduklarını’ belirtmişti.